Sezin Öney
31 Mart'ın Şimdiden Sonuçları
Artık son düzlüğe girdik: 31 Mart yerel seçimlerine artık saatler kaldı.
Seçimlerin sonucuna dair şimdiden söyleyebileceklerimiz şunlar:
Siyaset bilimi açısından laboratuar deneyine gidiyoruz: Türkiye, “adayın kimliği ve profilinin etkisi” başta olmak üzere “ittifaksızlığın etkisi”, “ekonomik kriz etkisi” ve daha bir çok etkenin seçim sonuçlarını nasıl şekillendirdiğinin dev bir deney sahasına dönüşecek. 2019 yerel seçimleri ve 2023 genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklı başlıca etken, muhalefet partilerinin dayanışmak bir yana, büyük ölçüde ana muhalefet adaylarına köstek olması. O nedenle, “çoklu adayın” kime ne kazandırdığı, 31 Mart’ın başlıca izlenecek değişkeni olacak.
Çoklu aday gerçekliği sonuçları sürprizli kılıyor: 31 Mart gecesi, gözler her ne kadar özellikle İstanbul’un ve tabii Ankara’nın sonuçlarına kilitli olsa da, Türkiye genelinde sürpriz yapacak birçok il ve ilçe de olacak. Türkiye geneline yayılan “çoklu aday” gerçekliği, bir çok yerde şu anda öngörmesi zor, beklenmedik sonuçlar yaratacak.
Totaldeki tablo, gelecek seçimlerin başlangıç çizgisi olacak: “Sürprizli” yerlerdeki küçük farklarla kazanılan “zaferler” en önemlisi. Fakat, birçok il ve ilçede başa baş yarışlar gerçekleşeceğinden, özellikle bazı partilerin totaldeki “başarı tabloları” ortaya koyan Türkiye geneli oylar da, diğer yerel seçimlerden önemli olacak. Yeniden Refah başta olmak üzere, tüm partiler için bir sonraki oylamaya giden koşuya nereden başlayacaklarını bu seçimler tayin edecek.
“Aday mı önemli, parti kimliği mi” sorusuna kritik yanıtlar verilecek: Sadece İstanbul ve Ankara’da değil, Türkiye’nin bugünkü siyasetinde, “parti aidiyetinin” mi, yoksa “adayın “karizmatik” ve/veya “başarılı lider/yönetici” kimliklerinin mi ağır bastığı ölçümlenecek. Bu sorunun yanıtının, Türkiye’nin farklı bölgeleri; illeri ve ilçeleri için farklı cevapları olacak. Ancak, gene de, en çok dikkat çeken yanıt İstanbul’dan gelecek. Ve hatta, İstanbul’un “parti kimliğini mi”, “adayı mı” tercih ettiği sorusuna cevabı, tüm Türkiye’nin yanıtıymış gibi algılanacak.
Değişim arzusundakiler için dönüm noktası: Seçim sonuçları, siyasetin ibresini değişimden yana çevirecek bir fark yaratacak biçimde şekillenmezse; “sandık, siyasi değişikliğin önünü açamıyor” içe kapanıklığı başta siyasette değişiklik isteyenler olmak üzere, toplumun önemli bir kesimine hâkim olacak. Böylesi bir durum, sandık küskünlüğüne yol açmasa da, siyasete ve var olan siyasi aktörlerin büyük çoğunluğuna öfke ve kırgınlığa yol açacak/pekiştirecektir.
“Değişime” işaret eden bir sonuç, siyaseti hareketlendirir: Sandık yoluyla bir değişiklik olabileceği inancının dönüşü, aynı zamanda siyasetin kazanması anlamına gelecek. “Başkanlık sistemine” geçişle beraber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasetçilerle yol yürümek yerine, teknokrat profiller ve/veya danışmanları, seçilmişler yerine atanmışlar beraber hareket etmeyi tercih etti. Başta AK Parti olmak üzere tüm partiler, siyasetin ve yetenekli siyasetçinin önemini “anımsamak” zorunda kalacaklar. Bu da, Türkiye’de siyasetin nitelik kazanması açısından önemli bir fırsattır.
Bazı siyasi bağlar koptu ve artık onarılması zor: Yerel seçimlere giden yolda, partiler aralarındaki ilişkilerde sadece ayrışmalar değil; kopmalar yaşandı. Bu kopan bağların artık tamiri zor: DEM Parti ve sol partiler, CHP ve İYİ Parti arasındaki köprülerin kurulması artık zor. Yeniden Refah ve Cumhur İttifakı’nın arasının ne olacağı daha müphem: ama orada da ancak, YRP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hegemonyası altında erimesi kaydıyla eskisi gibi bir ittifak bağı kurabilir.
İstanbul denkleminde, Yeniden Refah’ın Murat Kurum’a desteğe olan vereceği zarardan fazlasını; DEM Parti, Ekrem İmamoğlu’na olan desteğe verecek.
52 adaylı; diğer bir deyişle, aday enflasyonu yaşanan bir İstanbul seçimi söz konusu. Yine de, bu seçimler, özellikle iki aday arasında geçiyor: Murat Kurum ve Ekrem İmamoğlu. DEM Parti ve Yeniden Refah, sonuçlara etki edeceğini biliyoruz; çünkü belki de, yüzde 1’in bile sonuçları değiştirebileceği bir oylamadan bahsediyoruz. Ancak, işin şu kısmı göz ardı ediliyor: Yeniden Refah, AK Parti’nin küskün seçmenini çekecek diye düşünülüyor. Bu gayet mümkün; ama Yeniden Refah seçmeninin bir kısmı, AK Parti’nin sandığa gitmeyecek eski seçmeleri de olabilir.
Buna karşılık DEM Parti, şu veya bu sebeple; bu seçimleri, kendi seçmenleri açısından bir nüfus sayımına dönüştürmüş oldu. Bu nedenle de, DEM’in Ekrem İmamoğlu’nun oy oranına vereceği zarar, YRP’nin AK Parti’nin oy oranına vereceği zarardan fazla olacak.
İmamoğlu, kazanırsa DEM’e rağmen kazanacak; kaybederse de, DEM nedeniyle…Bu iki sonuç da, DEM ve Türkiye siyasetinin geri kalanı arasındaki bağların daha da zayıflanmasına neden olacak.